3 Kasım 2012

Müjde! Demokrasi geliyor ABD’ye!


(agos, derkenar, oniki ekim ikibinoniki)

Lokal ve organik bir kahveci bağırıyor: “Matt!”. ‘Matt’ benim, kahveciler ve müşterilerin ismini ortalığa haykırmadan iş yapamayan (ve aklımıza Althusser’i getirip duran) diğer tüm –cılar ve –ciler beni öyle biliyor. Kahvemi alıp dışarı çıkıyorum. Birkaç üniversite öğrencisi bağırıyor “Merhaba, bugün nasılsınız?” Herkesin açılışı böyle ama ben bu kalıba alışamıyorum, “bilmem, dün nasıldım ki?” diyemeden, “seçimler için kayıt yaptırdınız mı?” diyorlar. “Oy kullanmıyorum”. Beni önce affediyorlar “Olsun” diye, sonra teselli ediyorlar “size yine de iyi günler.” ‘Dünyanın en eski, en büyük demokrasi’sine kendi katkımı yapamadığım için, en azından bugün üzülmeyebilirim, affedildim.



İleride bir 7/11, ne lokal ne de organik olan kahveleriyle seçim çalışması yürütüyor. Obama’ya oy verecekler mavi, Romney’e oy verecekler kırmızı kartonlarda içiyor kahvelerini, 7/11 de bunları sayıp (“evet, yudumlarınızı saydığımız doğru, hepsi demokrasimiz için”) seçim tahmininde bulunuyor. Dükkanın önündeki elektrik direğine sarı bir A4 asılmış, “büyük şirketlerin değil, işçi sınıfının adayını destekleyin” yazıyor. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin adayı Jerry White’ın ufak bir resmi ve destekçilerinin Seattle’da yapacağı toplantıların listesi. Kritik meseleleri 100 yıllık, bu meseleler hakkındaki pozisyonları belli, kurumsallaşmış ve ikiye ayrılmış bir ülkede, başka bir dünya, başka bir Amerika önerenlerin esamesi pek okunmuyor.  Obama ve Romney’nin TV’de buluştukları ilk ‘tartışma’da da elbette sosyalistlerin yeri yok. “Amerika’yı bu kadar büyük bir ulus yapan şey, insanlarımızın yaratıcılığı” diyor Romney, sağlık konusunda merkezi planlama olmasın, her eyalet kendi başının çaresine baksın derken. Obama ise düzelmekte olan ekonomiyi “Ulusumuzun gücü ve dayanıklılığı”na atfediyor, kimse grevdeki Chicago öğretmenlerinin gücünden, dayanıklılığından, yaratıcılığından bahsetmiyor.

Okul kütüphanesi tuvaletinin pisuarlarının üstünde bir ilan “En son ne zaman Anayasa’yı dinlediniz?” diye soruyor. O sırada anayasa okumadığını biliyorum ama gözümün önüne gelen tek görüntü Kenan Evren’in mikrofonlara elindeki bildirgeyi okuduğu o siyah-beyaz film. Hayır, yakın zamanda anayasayı dinleme niyetim yok, ama okul ısrarcı. Hazır seçim dönemindeyken ve herkes Amerikalılığını (Demokrat ya da Cumhuriyetçi) yeniden sağlarken, dinlemekte fayda var, “herkesin silah sahip olmaya hakkı vardır”. Kadınlar dahil, elbette. Okulun hemen karşısında Amerikan Donanması’nın PR merkezi var. Camlarında hepsi bilimkurgu filmlerinden fırlamış gibi duran resimler asılı, bir tanesinde pilot kaskı içinde bir kadın, “kadın olmanın tanımını değiştirin” yazıyor.

Enis Batur “Amerika büyük bir şaka sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz?” diye sormuştu. Kütüphaneden çıkıp “Ortadoğu’da neler oluyor” başlıklı bir toplantıya gidiyorum. Profesörler ve öğrenciler, ABD elçiliklerine düzenlenen saldırıları büyük bir şaşkınlıkla konuşuyor, süregiden işgaller küçük detaylar, üniversitenin içinde dolaşan üniformalı öğrenciler ise, gelecek ay Afganistan’a gidiyorlar. Obama ve Romney sağolsun, emperyal, gizemli ve tutku dolu bir düzenle/demokrasi geliyor ABD’ye (L. Cohen).



Hiç yorum yok: