18 Eylül 2009

my daddy was astronaut or "a musical companion for a bloodless suicide"*

müzik çok önemli. müzik çok sıradan. müzik çok burada. aslında az sonra yazacağım cümleyi bol bol sündüreceğim bir yazı yazacaktım, ne zamandır niyetim oydu, niyetliydim, hazır ramazandayken (namazımda-niyazımdayım, ramazanda yanınızdayım), ve fekat olamadı. türkiye'de hâlâ "fakat" bağlacını kullanan 47 insandan biri olduğumu biliyor muydunuz?

evet, cümle. şu: "ben düşünmemek için müzik dinliyorum." belki de şu: "ben kendimle yalnız kalmamak için müzik dinliyorum." biraz da şöyle: "müzik kafama vur biraz, hissetmiyorum."

bunların hepsi iyi güzel tabii, ama işte hayat öyle bir şey ki sizin cümlelerinizi alıp kıçınıza sokuyor bazen. gözünüzden fışkıran şeyler, korkarım, cümleleriniz değil. arap kızı camdan bakmıyor ama, çoraplarınız neden ıslak?

müzik o kadar önemli bir şey ki hayatımda, orada olduğunu unutuyorum bazen. bazen normalleşiyor. alışıyorum sese, unutuyorum müzik dinlediğimi ah ah ah oy ya ne farklı şeyler söylüyorum, hiçbiriniz bunları yaşamadınız elbette. blogger oldum ya ben bir gecenin dibinde, way back then oralarda bi yerde, işte o zamandan beri kimsenin yaşamadığı şeyler yaşar oldum, çok acayip. siz de blogger'da hesabınızı açın, siz de pek yünik olun (burada google ads var beybi çok zengin olacağız).

müzik, evet. şöyle ki. yıllardır seviştiğiniz insanın aslında kadın/erkek (cinsiyetinize göre bir tanesini işaretleyin) olduğunu, ya da böyle modern cinsiyet kategorileri üzerinden vermeyelim örneklerimizi, bilmediğiniz bambaşka bir özelliği olduğunu keşfettiğinizi varsayalım. hatta siz keşfedin, ben bekliyorum. evet sevişebilirsiniz.

neyse tamam, şöyle bir şey. bir şair dostunuz var ve size şiir okur içki içerken ve yıllardır hep aynı şiirleri okuyor aslında ve bir yerden sonra her şey ezberinizde, her şeyi biliyorsunuz, artık şiirler sizin, çünkü o da sizden başka kimseye okumuyor, öyle olduğunu söylüyor en azından, önemli olan bu. sonra bir gün geliyor, yeni bir şiir yazdım diyor, ah diyorsunuz, lütfen yak onu.

araba kullanıyorsunuz. ben hayatımda 150 metreden fazla araba kullanmadım ama hey dostum, bu işlerden biraz anlarım, direksiyonun başında birisi oturmalı. her şey çok yolunda gidiyor, biliyorsunuz, araba ve yol ve diğer arabalar ve her şey zaten in its right place çünkü sabah limonlu çay üzerinize dökülmüş. sonra başka bir araba selektör yapıyor, birisi korna çalıyor, radyoda bir garip şarkı çalıyor, meğer yanlış şeritteymişsiniz yıllardır. arabayı sağdan kullanıyorsun dostum ama, direksiyon da sağda, kimse sana neden hiçbir şey söylemedi bunca zaman?

tamam. böyle zamanlar biraz garip oluyor her şey. bilmiyor değildim elbette ama bir şeylerin değişmesi için müziğin de değişmesi gerekiyordu. başka bir müzik değil ama sözkonusu olan, yo dostum yo. onlar söylemeliydi. onlar yeni bir şey söylemeliydi. yeni bir albüm de olurdu ama hayır, zaten olan bir şeylerin keşfi tabii ki daha sembolikti.

müzik çok boktan bir şey.

grinderman ve in rainbows'un 2. diski de öyle.

*başlığın ikinci yarısını l.'den aparttım. her hakkı bende, iyileşince geri vericem. geçmiş olsun.
**I've killed türkçe and it tasted so good.