29 Ocak 2009

bir kelebek kadar ağırsınız...


çok ağır hissediyorum kendimi... birkaç ay, birkaç ülke, birkaç şehir, birçok şarkı...
ne çok şarkı gerçekten de, yazmak lazım bunların hepsini, notunu düşmek lazım, notunu düşemeyince kafana düşen notalardan, kelimelerden kaçamamak var çünkü işin sonunda, yarılmak var ortadan ikiye ayrılarak, içine notaların ve kelimelerin dolması, sonra yeniden dikilmek kendini cerrah sanan iddialı ve beceriksiz bir terzi tarafından, çok ağır hissetmek var tekrar... 

oysa ne kadar hafif kelebekler...

bir kelebek gibi ağır hissetmek, tüm boks tarihine ve kelimelerin tüm çağrışımlarına, mantık sınırlarına, ne biliyim evrime ve hatta harun yahya'ya meydan okumak, ama işte içi doldurulmuş bir kelebek olunca, kelebeklerin içinin bu kadar dolu olduğunu anlayınca gelen bir sessizlik gibi olmak kelebek olmak. bu sessizlik işte şimdiki gürültünün içinde duyduğum. gürültünün içindeki sessizlik tarafından kulakların sağır olması gibi biraz, biraz da bir sürü başka bir şey...

çünkü çok karışık kelebekler...

öyle değil sanıyoruz ama öyleler. karışıklar ve ömürleri de karışık olmalarına rağmen ya da belki de o yüzden, çok uzun. öyle değil sanıyoruz ama öyleler. 

bir de üstelik çok güzeller. 
öyle olduklarını asla yeterince anlayamayacağımız kadar güzeller. hep peşinden koşacağımız, elimize almaktan hep ürkeceğimiz, o ürkekliği ve tedirginliği özleyeceğimiz kadar güzel...

remember when we found misery,
we watched her, watched her spread her wings
and slowly fly around our room
and she asked for your gentle mind...



19 Ocak 2009

19 ocak'ta ne olmuştu? (ya da "ağlayan bir yer girer rüyamıza ve bir daha çıkmaz")


19 ocak'ta ne olmuştu?
hrant dink, türkiye ermenisi bir gazeteci, agos gazetesi'nin yayın yönetmeni, sırtından vurularak öldürülmüştü.

19 ocak 2007'de, öğleden sonra saat 3 civarında, bir insan, bu dünya üzerinde bir nefeslik, bir seslik, bir kalem ve kağıtlık, bir eş ve çocuklar ve torunlar, ve arkadaşlar, onu tanımadan seven insanlar, tuzla çocuk kampındaki çocuklar, demokrasi, özgürlük ve eşitlik mücadelesindeki yoldaşlar, ve daha birsürü, tanımlanamaz, bilinemez, kelimelere dökülemez şeyler kadar bir yer tutan, bir insan, hrant, öldürüldü. diğer türlüsü daha mertçe olacağından değil ama yine de, sırtından vurularak...

bazı ölümler bizi öylesine keser, bıçaklarını öyle derine ve öyle pervasızca batırır, hayatta ölümden başka hiçbir anlamın kalmadığı noktaya kadar öylesine şiddetle akıtır ki kanımızı ve gözyaşlarımızı, ölen, öldüren, cinayet anı, cinayetin işlendiği mekân, her şey bir bulamaç hâlini alır. bu kanlı, etli ve kokulu bulamaç, her tarafa bulaşır, yürüdüğümüz sokaklara rengini, kokladığımız çiçeklere kokusunu, dokunduğumuz duvarlara hissini, gördüğümüz rüyalara gözyaşlarını bırakır. 

2 sene önce, 19 ocak'ta, hrant dink öldürüldü.

onun ölümünün arkasındaki gerçeklerin ortaya çıkartılmadığı, gerçek katilleri yakalanmadığı, onun ölümünün gebesi olan milliyetçilik ve ırkçılık bu topraklardan ve tüm dünyadan temizlenmediği, "masum bebeklerden katil yaratan karanlık" aydınlatılmadığı her geçen gün,

bu toprakların vicdanı, barış ve kardeşlik içinde yaşama umudu, yeniden ve yeniden öldürülüyor.

hrant dink öldürüleli 2 sene oldu, o iki senede çok şey oldu sandık ama hiçbir şey olmadı. sadece biz o iki senede her gün, tekrar tekrar öldürüldük.

kafanızı monitörden kaldırdığınızda, her tarafın bulamaca kaplanmış olduğunu görüyorsanız siz de eğer,

kürt şair bejan martur'un dediği gibi, ağlayan bir yer girdiyse rüyalarınıza şu geçen zamanda ve bir daha hiç çıkmadıysa,

siz bu toprakların vicdanısınız

ve her gün siz de, yeniden öldürülüyorsunuz. 

daha fazla öldürülmediğimiz topraklar için,

hepimiz hrantız! hepimiz ermeniyiz! 

(ve yeniden, hepimiz almanya'da türk, gazze'de filistinli, amerika'da siyah, türkiye'de kürt, yahudi, ermeni, çingene, nerede ezilen varsa, orada, hepimiz ezileniz)

sireli yeğpayris, sevgili kardeşim hrant, henüz değil ama bir gün mutlaka, "senin kardeşlik rüyan bu topraklarda gerçek olacak..."