3 Kasım 2012

Bir Ufak Anadolu Yolculuğu


(agos, derkenar, otuzbir ağustos ikibinoniki)

Zonguldak’ı seviniz. Denizi, dağı, balığı, sıkışmışlığı, Fener’i, fenere erişen dalgasını, İstasyon mahallesi’ni, Kurum’u ve kurumu, isini, nemini, yokuşlarını, dar sokaklarını, kalabalık çarşısını, “Atarlı mahallenin giderli çocukları” yazan duvarlarını, aşağısını ve yukarısını, ama daha çok aşağısını, madenlerini, madencilerini, The Wall’dan fırlamış Zonguldakspor amblemini, Meçhul Madenci Anıtı’nı, seviniz. Sonra Eskişehir otobüsüne binip gidebilirsiniz.




***

Eskişehir’in Odunpazarı muhitinde restore edilmiş evler, içlerinde bazı hayatlar ve ‘lokal’ işletmeler: lületaşı ve cam satıyorlar. Sokakta kocaman bir bilboard, üstünde beyaz saçlı, siyah bıyıklı bir bey, belediye başkanıymış, buyuruyor: “Doğduğumuz topraklarla ödeşiyoruz”. Kelime seçimindeki talihsizlik, tesadüfi mi? Şehir ve hafıza hakkında bildiğimiz şeyleri tersine çeviren bu kelimeler, yerel mirasla olan ilişkisini ancak rövanşist biçimde kurabilen bir zihniyeti açık ediyor olmasın? Doğmuş olmaktan mı pişmansınız, yoksa toprakların taşıdığı ama sizin asla konuşamadığınız lanetlerin kokusu mu bu, kelimelerinizin arasına sızan? Bunu düşünerek fesleğenli ayran içmek gerek; sonra da Eskişehir’in ‘Avrupalı’ parklarında dolaşmak, Orta Anadolu’ya kadar gelebilmiş denizle övünmek, bu Orta Anadolu denizinin üstüne yerleştiriliverilmiş korsan gemisine gülümsemek. Barlar Sokağı’nda nereye baksan Guinness var,  ve evet, “İstanbul’da bunu bulamayanlar var”.

***
Yeni ve çirkin tren garının boş duvarlarında bir kadının cevapsız çığlıkları, “Sincan yolcusu var mı?”. Bozkırın ortasında, zamansızlığı bozan hızlı tren ve acelelerimiz. F’sini italiklikten kaybetmiş, “Hede 2023” posterlerinde, Beyefendi’nin de acelesi var belli, çocuk severken bile gözünde bir telaş. İstasyonun her noktasından birkaç kere geçmeye yemin etmiş bir çocuk, üzerinde kot ceketi, arkasında İngilizce şu yazıyor: “İyi bir komutanın yönetimi altında / kötü asker yoktur”. Televizyonda ve ceket arkalarında stratejistler, güvenlik uzmanları konuşuyor. Zorunlu askerliğini Polatlı’da yapan ve bize yokluğun ortasından notlar paylaşan arkadaşım, acelesi olan komutan beyefendi, çocuk ve 2023’ü yakalamaya çalışan bir garip italik ‘F’, Polatlı’da kovalamaca oynuyor şimdi.

***

Yüksek hızlı tren, Meram Ekspresi’nin tıngır mıngırlığına alışan Konya Garı’na hızla giriyor, oysa hayat Meram’da hâlâ eski yavaşlığında. ‘Meram bağları’ dağ değil, havuzlu, yüksek duvarlı, Anadolu Kaplanları’na sayfiye hizmeti gören yerler olmuş. Konya büyüyor, “arıtmada dünya lideri olmayı” amaçlayan bir belediye şehre öncülük ediyor. Hayat kalitesi için pek ehemmiyetli olan arıtma meselesindeki motivasyonunu bile dünyayla –kelimenin her anlamıyla -  sidik yarıştırmakta bulan hırsı ayakta alkışlıyorum, minibüslerde yer bulmak pek kolay değil. Kaplanlarla beraber yükselen başka bir şey Mevlana imgesi: havaalanına giden yoldaki bilboardlarda “Ne olursan ol yine gel” yazıyor, Mevlana’nın bunu kastettiğinden emin değilim, ama fark etmez, nasıl olsa yine gelirim.

Bir ufak Anadolu turu, “beşikler vermiş Nuh’a /salıncaklar, hamaklar”, ve birkaç görüntü, birkaç kelime. Hindistan, Balkanlar, Berlin falan derken, bir kez de Anadolu’dan bildirmiş olalım. Şimdi Seattle düşünsün, oradan bildireceğim bundan sonra, herhalde. 

Hiç yorum yok: