bugün derrida'nın 2002'de bizim okulda bir konferans verdiğini öğrendim. "aaa" dedim. sonra da bu resmi gördüm. "sıkıysa bunu da deconstruct etsene jak!" dedim.
sürekli kötü haberler duymaktan çok yoruldum.ya kötü haberler alıyoruz ya da beklediğimiz sonuçlar olumsuz çıkıyor.içim sıkılıyor.artık dayanmakta zorlanıyorum.ama pes etmek de olmaz,acıların "gerçek" sahipleri dururken.sadece biraz nefes almak istiyorum.biraz olumlu şeyler duymak,umut verici bir şeyler.. sen yazar mısın? bunu bu blog'dan rica ediyorum,özellikle
insanı evinde bari rahat bırakın yahu, bırakın hiçbişey anlatmayan şeylerde yazabilelim, zaten eninde sonunda ulaştığım şey anlamaya çalışmanın anlamsızlığı oldu. bu arada derrida değil ama deluze'un kaçmakları daha asortik olurdu:)
anlamadığım şeyleri, "aslında anlaşılacak çok da bir şey olmamalı" diye okuduğum zaman, daha iyi anlıyorum sanırım. tavsiye ederim... bir de unutulmaması gereken şey, anlam denen şeyin, ki bunu serpil iyi bilir, tek boyutlu, tek bağlamlı bir şey olmadığı... "okuyan kadar anlam var" geyiğine girmek istemem, çok da emin değilim öyle olduğundan; zira o zaman "yanlış anlaşıldım" emniyet şeridine kaçma hakkımı kaybederim... ama kelimelerle yazarın ve okuyucunun kurduğu ilişkiler çok farklı. dahası, kelimelerle, yazarın okuyucu arasında kurduğu ilişki, tek taraflı bir şey değil zaten. beraber yarattığımız bir şey bu. her zaman gizli kalmış bir anlam yok ortada. rahat olun=)
en doğru olan anlamı mı bulmaya çalışsak bu blogta bir yazı okurken? tabi burda en doğru anlam mehmet kentelin bize anlatmak istediği olmak durumunda... yazanın* kafasına girmek lazım o anlamı bulabilmek için... aslında çok kolay çözülebilir bi insan ama ;), yine de "ben" değil ya.. o yüzden bu 'doğru anlamı' bulmak biraz güç sanki...
ya da herkes kendine göre bir anlam mı bulsa acaba herhangi bir yazıda? amacı bu olarak belirleyince herkes doğruyu bulsa ve mutlu ayrılır bu sayfadan belki de... "anladım" deyip kaparsın okuduğun yazıyı ve bir yenisine doğru geçersin mesela... senin için bir şey ifade etti ya, anladın sen artık o kelimeler dizgisini... ayrıl artık mutlulukla...
peki acaba yazan* insan "tam" olarak biliyor mudur ne anlatmak istediğini herhangi bir şey karalarken? belki de yazıp kendisi de görmek istiyordur kafasındakinin ne olduğunu... belki yorumları okurken "aaa evet tam da bunu demek istemiştim" der yazıyı yazan, ve mutlu olur... ama tabi o anda senin sevinmenin tek kaynağı mehmet "hah işte bunu anlatmak istedim ben" cümlesini kurmaktan geçiyorsa, yine problem çıkar gibi geliyor... yine biz aramak zorunda kalırız...."beni sevindirmek zorunda değilsiniz ki" deme, istiyoruz seni sevindirmeyi işte... :) ama eğer okuyup "evet aslında..." diye "aslında"lı bir cümle de kuruyorsan, biz çok sevgili okuyucuların da kendi anlamlarını yaratmakta özgür kalmış oluruz...
belki de saat geçmiştir benim uykum gelmiştir ve saçmalıyorumdur...
hayat ihtimaller toplamı, hayat tesadüfler toplamı, hayat anlamlar bütünü.. her değişik hayat farklı insanda farklı bir anlam ifade ediyor... bazısı tebessüm oluşturuyor, bazısı üzüntü, bazısı şanslı görüyor karşısındakini halbuki karşısındaki mutsuz, belki acırsın karşındakine "vah..vah.." diyerek ama o mutludur bu hayatı yaşamış olmaktan...
yazılar da böyle kalsa ve herkes kendi istediği anlamı bulsa ya...
evet bu yazının en/tek "doğru" bölümü benim uykumun gelmiş olması... uzun yazdım saçamaladım tekrar okumayaa gücüm yok..buraya kadar ulaşabildiysen ne mutlu ikimize de...
sevgiler, iyi geceler...
*yazan: yazan demek istedim yazı boyunca... belki yazar dememek lazım her yazı yazana... ama yine de seni tenzih ediyorum kentel =)
"her şey" olmakla suçladığım 'yazarlık' mertebesine, ekstra bir kutsallık yüklemenin yanlış olduğunu düşünüyorum. "her şey" olabilen bir şey, kanımca sadece, "kutsal" olamaz. bu yüzden diyebiliriz ki, hayır, yazı yazan herkes yazardır. zira yazı, ancak bir yazar tarafından yazılırsa bir yazıdır. ve, evet, şüphesiz, uyku bir kış gecesi'nin zorunlu durağı...
"ama kelimelerle yazarın ve okuyucunun kurduğu ilişkiler çok farklı." İlginçtir bu sözüne hem katılıyorum hem katılmıyorum. Bir yazar o an ki yazdığı yazıyla kurduğu ilişki bambaşka bir şeydir. Ama aradan aylar geçip yazdığı bu yazıyı tekrar okuduğunda, o zaman o yazıyı yazdığı zamanki ilişkisini elde edemez. Zira o ilişki sadece yazarken vardır, ve yazdıktan kısa bir süre sonra bitmiştir.
"bu yüzden diyebiliriz ki, hayır, yazı yazan herkes yazardır."
Bu sözüne hiç katılmıyorum açıkcası. Yazı yazabilen herkes yazar değildir. Yazı yazmayı becerebilen, onu sanki kırılgan bir şeyle dans ediyormuş gibi usta tümcelerler hareket ettirebilen kişi yazardır. Yazı yazabilen herkes yazar değildir. Ayrıca "yazar" statüsünü "yazar" kendi kazanmalıdır. Kendine vermemelidir. Bu yüzden herkes yazar değildir.
Ayrıca öteki yazılarından birinde gördüğüm "ağdalı cümleler" lafına kafam takıldı. Aksine tamamen yalın ve açık bir anlatımı var. Tek sorun okur olarak değilde , yazar olarak düşünüldüğünde bu anlatımın kendini göstermesi.
Eh baya geç bi yorum, belki görmeyeceksin ama yazmaktanda kendimi tutamadım. =)
haklısın, kelimelerle yazarın kurduğu ilişkinin bir tarihselliği var. kelimeleri yazmadan önce, yazarken, yazdıktan hemen sonra ve çok sonra, bambaşka ilişkiler kuruluyor... dolayısıyla yazar da bir yerden sonra okur olarak okumaya başlıyor yazıyı.
ama iddia etmeye devam edeceğim, üzgünüm, yazı yazan herkes yazardır. bazılarına "kötü yazar" deme hakkını başka türlü elimizde tutamayız. kaldı ki yazan, dolayısıyla yalan söyleyen ve dolayısıyla yaratan kişi için "yazar"dan daha iyi bir tanım kelimesi bulamayız.
12 yorum:
yazacaklarımın,yazılarının hiçbiriyle ilgisi yok..
sürekli kötü haberler duymaktan çok yoruldum.ya kötü haberler alıyoruz ya da beklediğimiz sonuçlar olumsuz çıkıyor.içim sıkılıyor.artık dayanmakta zorlanıyorum.ama pes etmek de olmaz,acıların "gerçek" sahipleri dururken.sadece biraz nefes almak istiyorum.biraz olumlu şeyler duymak,umut verici bir şeyler..
sen yazar mısın?
bunu bu blog'dan rica ediyorum,özellikle
hiç umudum kalmamış gibi hissediyorum.
ve sadece,
biraz,
nefes almak istiyorum.
anlıyor musun?
(siparişle yazı olur mu,di mi?)
Abi yeri değil ama, bazen hiç bişe anlamıyroum yazdıklarından :D çok soyut yazıyorsun böle kasılıyorum, geriliyorum, terliyorum, ateşim çıkıo
Evet doğru söylüyoruM çok iyi yazıyon ama bazen anlamıyroruz... Ya da ben salağım :S
yapıbozum. yap-boz. kemal... kema.. kem... küm...
ekşi sözlük sağolsun.. buraya da anca "kem küm edenler" yaraşır..
insanı evinde bari rahat bırakın yahu, bırakın hiçbişey anlatmayan şeylerde yazabilelim, zaten eninde sonunda ulaştığım şey anlamaya çalışmanın anlamsızlığı oldu.
bu arada derrida değil ama deluze'un kaçmakları daha asortik olurdu:)
anlamadığım şeyleri, "aslında anlaşılacak çok da bir şey olmamalı" diye okuduğum zaman, daha iyi anlıyorum sanırım. tavsiye ederim... bir de unutulmaması gereken şey, anlam denen şeyin, ki bunu serpil iyi bilir, tek boyutlu, tek bağlamlı bir şey olmadığı... "okuyan kadar anlam var" geyiğine girmek istemem, çok da emin değilim öyle olduğundan; zira o zaman "yanlış anlaşıldım" emniyet şeridine kaçma hakkımı kaybederim... ama kelimelerle yazarın ve okuyucunun kurduğu ilişkiler çok farklı. dahası, kelimelerle, yazarın okuyucu arasında kurduğu ilişki, tek taraflı bir şey değil zaten. beraber yarattığımız bir şey bu.
her zaman gizli kalmış bir anlam yok ortada. rahat olun=)
en doğru olan anlamı mı bulmaya çalışsak bu blogta bir yazı okurken? tabi burda en doğru anlam mehmet kentelin bize anlatmak istediği olmak durumunda... yazanın* kafasına girmek lazım o anlamı bulabilmek için... aslında çok kolay çözülebilir bi insan ama ;), yine de "ben" değil ya.. o yüzden bu 'doğru anlamı' bulmak biraz güç sanki...
ya da herkes kendine göre bir anlam mı bulsa acaba herhangi bir yazıda? amacı bu olarak belirleyince herkes doğruyu bulsa ve mutlu ayrılır bu sayfadan belki de... "anladım" deyip kaparsın okuduğun yazıyı ve bir yenisine doğru geçersin mesela... senin için bir şey ifade etti ya, anladın sen artık o kelimeler dizgisini... ayrıl artık mutlulukla...
peki acaba yazan* insan "tam" olarak biliyor mudur ne anlatmak istediğini herhangi bir şey karalarken? belki de yazıp kendisi de görmek istiyordur kafasındakinin ne olduğunu... belki yorumları okurken "aaa evet tam da bunu demek istemiştim" der yazıyı yazan, ve mutlu olur... ama tabi o anda senin sevinmenin tek kaynağı mehmet "hah işte bunu anlatmak istedim ben" cümlesini kurmaktan geçiyorsa, yine problem çıkar gibi geliyor... yine biz aramak zorunda kalırız...."beni sevindirmek zorunda değilsiniz ki" deme, istiyoruz seni sevindirmeyi işte... :)
ama eğer okuyup "evet aslında..." diye "aslında"lı bir cümle de kuruyorsan, biz çok sevgili okuyucuların da kendi anlamlarını yaratmakta özgür kalmış oluruz...
belki de saat geçmiştir benim uykum gelmiştir ve saçmalıyorumdur...
hayat ihtimaller toplamı, hayat tesadüfler toplamı, hayat anlamlar bütünü.. her değişik hayat farklı insanda farklı bir anlam ifade ediyor... bazısı tebessüm oluşturuyor, bazısı üzüntü, bazısı şanslı görüyor karşısındakini halbuki karşısındaki mutsuz, belki acırsın karşındakine "vah..vah.." diyerek ama o mutludur bu hayatı yaşamış olmaktan...
yazılar da böyle kalsa ve herkes kendi istediği anlamı bulsa ya...
evet bu yazının en/tek "doğru" bölümü benim uykumun gelmiş olması...
uzun yazdım saçamaladım tekrar okumayaa gücüm yok..buraya kadar ulaşabildiysen ne mutlu ikimize de...
sevgiler, iyi geceler...
*yazan: yazan demek istedim yazı boyunca... belki yazar dememek lazım her yazı yazana... ama yine de seni tenzih ediyorum kentel =)
"her şey" olmakla suçladığım 'yazarlık' mertebesine, ekstra bir kutsallık yüklemenin yanlış olduğunu düşünüyorum. "her şey" olabilen bir şey, kanımca sadece, "kutsal" olamaz. bu yüzden diyebiliriz ki, hayır, yazı yazan herkes yazardır. zira yazı, ancak bir yazar tarafından yazılırsa bir yazıdır. ve, evet, şüphesiz, uyku bir kış gecesi'nin zorunlu durağı...
"yazar'ın yazdığı gerçek, attığı turadır".. şu cümle birden nasıl gerçek ve komik geldi şöyle aklıma doğru.. gerçekten =)
eğlenceli bi günde ölürsem mezartaşıma yazabilirsiniz bunu, blogcuya vasiyetim olsun.
"ama kelimelerle yazarın ve okuyucunun kurduğu ilişkiler çok farklı." İlginçtir bu sözüne hem katılıyorum hem katılmıyorum. Bir yazar o an ki yazdığı yazıyla kurduğu ilişki bambaşka bir şeydir. Ama aradan aylar geçip yazdığı bu yazıyı tekrar okuduğunda, o zaman o yazıyı yazdığı zamanki ilişkisini elde edemez. Zira o ilişki sadece yazarken vardır, ve yazdıktan kısa bir süre sonra bitmiştir.
"bu yüzden diyebiliriz ki, hayır, yazı yazan herkes yazardır."
Bu sözüne hiç katılmıyorum açıkcası. Yazı yazabilen herkes yazar değildir. Yazı yazmayı becerebilen, onu sanki kırılgan bir şeyle dans ediyormuş gibi usta tümcelerler hareket ettirebilen kişi yazardır. Yazı yazabilen herkes yazar değildir. Ayrıca "yazar" statüsünü "yazar" kendi kazanmalıdır. Kendine vermemelidir. Bu yüzden herkes yazar değildir.
Ayrıca öteki yazılarından birinde gördüğüm "ağdalı cümleler" lafına kafam takıldı. Aksine tamamen yalın ve açık bir anlatımı var. Tek sorun okur olarak değilde , yazar olarak düşünüldüğünde bu anlatımın kendini göstermesi.
Eh baya geç bi yorum, belki görmeyeceksin ama yazmaktanda kendimi tutamadım. =)
sevgili neox,
haklısın, kelimelerle yazarın kurduğu ilişkinin bir tarihselliği var. kelimeleri yazmadan önce, yazarken, yazdıktan hemen sonra ve çok sonra, bambaşka ilişkiler kuruluyor... dolayısıyla yazar da bir yerden sonra okur olarak okumaya başlıyor yazıyı.
ama iddia etmeye devam edeceğim, üzgünüm, yazı yazan herkes yazardır. bazılarına "kötü yazar" deme hakkını başka türlü elimizde tutamayız. kaldı ki yazan, dolayısıyla yalan söyleyen ve dolayısıyla yaratan kişi için "yazar"dan daha iyi bir tanım kelimesi bulamayız.
Yorum Gönder