(agos, derkenar, otuz kasım ikibinoniki)
"Zenginim, tarih benim, televizyon işine de giriyorum; genç kızların aramasını bekliyorum." |
Aslında
Başbakan’ın ‘Muhteşem Yüzyıl’ pasına bir de ben şut çekmek istemiyordum, yer ve
gök her zamanki gibi onun açıklamalarına kilitlenmiş, iyi-kötü bir cevap verme
telaşında; yeni, farklı ne söyleyenebilir ki? Ama Türk Tarih Kurumu Başkanı M.
Metin Hülagü’nün HaberTürk gazetesine verdiği demece kayıtsız kalmak mümkün
değil. “ABD abartınca iyi yönden abartıyor, biz de öyle yapalım” diyerek tarihi
‘olumlu’ olarak çarpıtmayı öneren bir profesörün, geçtim ‘Türk’ Tarih
Kurumu’nun, bir üniversitenin tarih kulübünün başında bile olabilmesinin
garipliğini bir kenara bırakıyorum. Derdim Sayın Hülagü’nün “Yapımcılar gelsin,
tarihi de finansmanı da bizden” sözü. TTK’nın parasında gözüm yok ya, tarihiyle
ilgileniyorum.
Bir tarih dizisi
hayal ediyorum şimdi, “tarihi” TTK’nın hesabına yazacağım. Osmanlı’nın çöküş
dönemini anlattığım bir dizi projesi. Osmanlı topraklarındaki milliyetçi
hareketlerin en büyük sebebinin Avrupalı ve ABD’li misyonerlerin faaliyetleri
olduğunu anlatan, Osmanlı’nın Müslümanlar dışındaki tebaasının “unsur” olarak
tanımlandığı, özellikle Ermenilerin, İmparatorluk’un yıkılmasında “maşa” görevi
gördükleri bir dizi.
Ermeni
‘meselesi’nin misyonerlik yüzünden başladığından şüphe duymayan, din
değiştirmeyi ayıp bir şey sayan, “Ermeni buhranı” hakkında kitap yazmayı devlet
düşmanlığına kanıt olarak sunan, “Türk’ü ve Türk’ün gücünü küçümseyen mağrur
bir tavır” takınanları asla affetmeyen kahramanlarının götürdüğü bir
prodüksiyon.
1915’te olanlara
soykırım değil, “olay”, ya da belki “mütareke” diyen, misyoner kolejlerinde
okurken “zihinleri bulandırılıp, beyinleri Osmanlı idaresine muhalif ve menfi
fikirlerle doldurulduktan sonra mezun edilen”lerin idamlarını uzun sekanslarda
gösteren, “dış baskılardan dolayı ancak beşinin idam edilmesine” üzülen
karakterlerinin acılarını yakın planlarla izleyiciye aktaran bir duygu seli.
Merzifon Amerikan Koleji |
Dizinin en önemli
sahnelerinden birini kafamda oluşturdum bile. Sene 1921. Yer, “Pontusçuluk”
ihbarı üzerine arama yapılan Merzifon Amerikan Kolej ve Hastanesi. Aramada
silah veya cephane bulunamıyor. Ama seyircinin hayal kırıklığı kısa sürüyor.
Zira Kolej içinde “1904 tarihinden beri kurulmuş olan Pontus Kulübü adıyla bir
kulübün bulunduğu tespit ediliyor, 2 çuval Rumca ve İngilizce evrak ve
defterlerin yanında, ayrıca bu kulübe dair yönetmelikle, mühürler, Yunan
bayrakları ve Pontus arması, Osmanlı silahları ile donatılmış ve grup halinde
okulda çekilmiş birtakım fotoğraflar ve bir kısım önemli evrak elde ediliyor.” Kahramanlarımızın
böyle bir şeyi kabullenmesi mümkün mü? Asla! Okul kapanır, Rum öğretim
elemanlarının üçü, ‘bir kısım önemli evrak’ sebebiyle idam edilir. Seyircinin
coşkusunu düşünebiliyor musunuz?
Dizinin adına
henüz karar vermedim. Belki “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Misyoner, Ermeni, Terör
ve Amerika Dörtgeninde Türkiye” koyarım, ne dersiniz, Sayın Hülagü? Elbette bu
başlığın 2007’de “İslami Araştırmalar Dergisi”nde yayınladığınız makaleye ait
olduğunu dizinin girişinde belirteceğiz, zaten bu senaryo ve tırnak içinde
aktardığım her şey ‘sizin.’
Fakat bir dakika,
bu dizi bir yerden tanıdık değil mi? Tarih zaten “sizden” değil miydi Sayın Hülagü,
zaten TTK değil miydi tarihi ‘abartan’, yüz yıldır? Yüz yıldır okuduğumuz,
dinlediğimiz, izlediğimiz tarih, sizin ‘tırnaklarınız’ arasında değil mi?
Lütfen artık boşverin, paranız ve tarihiniz sizin olsun; muhteşem ya da değil, bize
başka şeyler lazım.
"Yüzyıllar sonra şu ifademi facepalm olarak kullansalar ya." |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder