çok bordo bir gün bugün. rengin doğasından geliyor herhalde, çok karanlık aynı zamanda. bordo'yu hep karanlık ve yağmurlu hatırlıyorum, tabii, sonbaharı orada geçirdim. ama bundan daha fazlası da var ve sizin bunu anlamanız çok zor.
yatağın üzerinde, kucağında bilgisayar, uyanalı bir miktar geçmiş olmasına rağmen kahve içmemiş ve bir şeyler yememiş bir adam, migrenini test ediyor, günün zirve anı olacak olan kahve içmeyi bekliyor, onu öteliyor, yapacak daha heyecanlı bir şey yok çünkü.
yeni bir albüm çalıyor, tıpkı bordo'daki gibi, tıpkı bordo'da sürekli yeni albümler dinleyip yeniden aşık olduğum o günlerdeki gibi. bir sürü uyudum, daha çok uyumak istiyorum, yapacak daha faydalı bir şey yok sanki. aynı bordo'daki gibi.
birkaç ay önce buralarda, gidiyor oluşumu estetize ediyordum. bu iyi bir şeydi. gitmek, giden adam olmak, kalmamak, bunların hepsi çok estetize edilebilir şeylerdi. müzikler ve sözler ve romanlar, onlar hep gidiyordu, benimle beraber, benim yanımda, beni götürerek.
oysa şimdi sadece sıkıntı var. kendi kokusundan sıkılarak uyanan ama bunun için herhangi bir şey yapmaya mecali olmayan bir adamın güzel bulacağı pek bir şey yok. dokunduğu her şeye, herkese bulaştırdığı bir sıkıntı var sadece.
bu çok uzun zamandır böyle. bordo'da böyleydi, ordan beri böyle, birkaç aydır böyle, birkaç gündür böyle, bu sabahtan beri böyle. ve ben çok uzun zamandır yalan söylüyorum.
çünkü bugün çok bordo bir gün.
every bridge will burn
every deal is late
every story's been told before yours
and it's alright...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder