30 Temmuz 2012

Yüksek Lisans, Yüksek Sömürü?


(agos, derkenar, yirmiiki haziran ikibinoniki)

 “Yüksek lisans öğrencileri köle emeği olarak kullanılıyor”. Geçtiğimiz günlerde bu başlıkla İngiliz gazetelerinde kendine yer bulan bir araştırma, bizi Türkiye’deki üniversitelerindeki durumu sorgulamaya itti. Özel üniversitelerin mantar gibi çoğaldığı, piyasa koşullarının git gide daha belirleyici olduğu, YÖK’ün kontrol mekanizmalarının etkisinin ise her zamanki gibi devam ettiği günümüzde, asistan olarak çalışan yüksek lisans öğrencilerinin durumunu farklı okullardan öğrencilerle konuştuk. 


Yıldız Teknik Üniversitesi’nden ismini vermek istemeyen bir asistana göre en önemli sorun, kadro yapılarındaki farklılık: “Asistanlardan bazıları geçici, bazıları kalıcı kadroyla işe alınıyor. Aynı pozisyonu işgal eden iki asistandan biri gelecek kaygısı olmadan çalışmalarına odaklanabilirken, diğeri kalıcı kadroya girebilmek için devamlı bölümün ondan istediği üretimi sağlamak zorunda. Üstelik bu üretim, akademik kadronun desteğinin çok yetersiz olduğu koşullarda da bekleniyor. Akademik ve psikolojik desteği geçin, kırtasiye altyapısının bile sağlanamadığı koşullarda, öğrencilerin uluslararası yayınlara üretim yapması şartı koşuluyor.”

Sabancı Üniversitesi’nden Çiçek İlengiz’le, bu meseleler Sabancı için özellikle güncelken konuştuk. Yüksek lisans öğrencilerine yol yardımı olarak verilen ama öğrencilerin başka giderleri için de kullandığı 500 TL’nin, servis kartlarına yüklenme kararı üzerine okul daha once görmediği türden bir mobilizasyonla karşılaşmıştı. “Kampüste kalmamızı teşvik etmek adına yapıldığı belirtilen bu değişiklik, disipliner bazlı mekansal ayrışmanın yoğun olarak hissedildiği kampüste asistanları bir araya getirdi. Kampüsün ortasında Graadhane adını verdiğimiz bir alan açtık ve kampüs hayatının dizayn edildiği tüketim odaklı, steril biçime içeriden bir müdahalede bulunduk. Bunun üzerine geri adım atan yönetim, uygulamadaki değişikliği yeni gelen öğrencileri kapsayacak şekilde daralttı. Ama 1 Mayıs’ta  ‘Lisansüstü asistan hani senin sendikan’ pankartlarıyla yürüyen bizler için bu yeterli değil. Asistanlarının kazandıkları paranın bir lütuf olarak değil, yaptıkları işin karşılığı olduğunun değiştirilemez biçimde kabul edilmesini istiyoruz.” 

Geçtiğimiz yıllarda çalışanların sendikalaşmasıyla özel üniversiteler arasında ayrı bir yer edinen Bilgi Üniversitesi’nde de işlerin çok iyi olduğunu söylemek zor. Elif Akgül, asistanların durumunun ‘çalışan öğrenci’ statüsüne yakınlaştırılmasından dem vuruyor: “Asistanların iş güvenceleri ellerinden alınmış durumda. Yıllık zam, kıdem tazminatı gibi haklardansa bahsedilmiyor. Eğitim Asistanlığı, 6+1 bahanesiyle işlerinden çıkarılan kadrolu asistanların yerini dolduran ucuz iş gücü odaklı bir çözüm haline geldi. Bu dönüşümün bir üniversite şirketi olan Laurete’in Bilgi’yi satın alması sürecinin bir parçası olarak görmek gerek. Sosyal İş Sendikası’nda örgütlenmeye başlayan çalışanlarının başlıca talepleri toplu sözleşme ve iş güvencesiydi, Laurete’in hedefiyse bu taleplerin önüne geçmek.”

Farklı okulların kendine özgü koşulları, ayrı sorunları gündeme getiriyor ama genel resim çok da karışık değil. Karar süreçlerine katılımı olmayan, kârlılık ve keyfilik esaslarıyla haklarında kararlar alınan, yerleri değiştirilebilir ucuz iş gücü olarak görülen ama bir yandan da akademik üretime katılması beklenen yüksek lisans öğrencilerinin hali, dünyanın geri kalanından pek farklı değil. Akademik kadroların, fiziki çevrenin, kütüphanelerin yetersizliği de tuz biber olsun. “Anlatılan senin hikâyen”, ama anlatacak akademisyen kalacak mı, orası meçhul. “Meçhul asistan anıtı”, yakında, yurt çapında üniversite meydanlarında.

Hiç yorum yok: