(hazır başlamışken, bir önceki agos yazısını da paylaşayım. birkaç ay önce vestel reklamı üzerine burada ettiğim laflardan çok daha yeni bir şey söylemiyor, ama belki daha düzenli biçimde söylüyor. aşağıdaki yazı, 24 kasım 2011 tarihinde, agos'un derkenar sayfasında yayınlandı)
Yerli kapitalizmin siyasi iktidarı böylesine fişteklediği başka bir dönem olmuş mudur acaba? Kendi marka imajlarını iktidarın estetik anlayışına ödünç veren, reklamlarını iktidarın reklamlarıyla aynı tornadan geçmişçesine hazırlayan şirketler, mevcut hegemonyanın kültürel üretimine katkı sunmak konusunda oldukça kararlı gözüküyor. Reklamları izlemekten başka çaresi olmayan biz kültür tüketicilerine ise, reklamların içinde kendi direniş ihtimallerimizi bulmak kalıyor sanki...
Vestel’in, “İhracat şampiyonu” temalı reklamlarını izlemişsinizdir. Yabancı diyarlara gönderilen ürünlerin taşıyan yük gemisi, siyahi korsanların saldırısına uğrar. Geminin beyaz ve tertemiz denizci kıyafetli ve bembeyaz tenli ve sapsarı saçlı tayfası, zıplayarak dans eden, gülen eğlenen, uygarlığın ciddiyetinden nasibini almamış korsanlar tarafından zapturapt altına alınır. Bu arada kendi halinde mutfak robotlarını, çamaşır makinalarını, portakal suyu sıkacaklarını sakladığını sandığımız konteynırların içinden, kahraman vesteller çıkar. Bunlar gündelik hayatta o en çok ihtiyacımız olan metalardır gerçekten, irili ufaklı beyaz eşyalar yani; ama tehlike anında koca birer robota dönüşürler. Siyahi korsanlar için son kaçınılmazdır, kendilerini denizin derinliklerinde bulurlar. Bu reklamın ırkçı, militarist, sömürgeci içeriğinden bahsetmek bile abesle iştigal gibi geliyor, o yüzden karşı-hegemonik potansiyeline değinmek istiyorum.
Sadece iki ay kadar önce içinde savrulmakta olduğumuz Somali seferberliğini hatırlayın. Başbakan önderliğinde gerçekleştirilen çıkartma, Afrika sinekleriyle cebelleşen ünlüler, yardım kampanyaları, yardım konserleri, ve en çok da aç bebek ve çıplak kadın pornografisi. Oysa Somali hakkında, yine pek uzak geçmişe ait olmayan, bambaşka görüntüler olmalıydı hafızamızda, ancak Pınar Öğünç hatırlatınca çıktılar sanki ortaya. Somali korsanlarıyla mücadele etmeye Mehter Marşı’yla yollanan Türk donanması vardı mesela, ya da Türkiye’nin ısrarla reddettiği, görünmez kıldığı, soylulaştırma projeleriyle yaşam alanlarını yok ettiği, karakollarında öldürdüğü Afrikalı göçmenler, birçoğu Somali’den gelen. Somali’deki açlık, Somali’deki açlığın yarattığı ve Türkiye gündemini daha önceden öyle ya da böyle işgal eden ve yine aynı açlığın semptomları olan bu olguların üzerini örten bir ikiyüzlülüğe vesile oldu. Somali’yi bir dünya sistemi içinde aç bırakan, mültecilerini reddeden, üzerlerine donanma yollayan ve sonra Ajda Pekkan’la Nihat Doğan’la “sevgi köprüleri” kuran, aynı iktidar, aynı Türkiye. Vestel reklamı, tam da bu yüzden önemli, tam da bu yüzden karşı-hegemonik bir potansiyel taşıyor. Vestel bize, Afrikalı –belli ki Somalili- korsanları hatırlatıyor, gözyaşları içinde yardım ettiğimiz ve bembeyaz üniformalar içinde peşlerine düştüğümüz insanların aynı dünyaya, aynı soruna ait olduğunu gösteriyor. Hiç istemeden, iktidarın hafızasının dışına çıkıyor; çünkü karşı-hafıza böyle bir şey, sen Pekkan-Doğan’la susturmaya çalıştığında, o Vestel’le cevap veriyor.
İktidar dilini bire bir alan, birçok tanıdığın “AKP reklamını gördün mü?” diye bahsettiği son Turkcell reklamını ve onun Türkiye algısını başka bir yazıya bırakalım. Belli ki Türkiye’deki kapitalist örgütlenmenin aldığı son şekil bize reklamlar üzerinden edecek daha çok laf verecek. Ez cümle: reklamlardan kaçmayın, üzerlerine gidin. Size kendilerini ve biraz da Türkiye’yi anlatacaklar, onlar farkında olmasalar da.
2 yorum:
allah belanı versin.
haha :D
Yorum Gönder