30 Ekim 2010

let there be more light!

"bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki, utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır.

o zaman, akıllı ya da akılsız bütün ezilenler, yani bizim caddedeki insanların çoğu, yani öcü geliyor diye küçükken beni korkuttukları çolak ve topal deli rüstem ile ben ve benimle birlikte bar kızı leylâ kendisine yüz vermedi diye intihara teşebbüs ederek beynine iki kurşun sıkan fakat ancak kafatasını delerek alay edenlerden kurtulmak için bütün hayatınca yolda kalpak giyerek dolaşmak zorunda kalan meyhaneci hınzır ve onunla birlikte ortaokulda kekemeliği ve garip mistik düşünceleriyle arkadaşlarının alay konusu olan ve şimdi havagazıyla intihar ettiği için ölmüş bulunan ve evlerindeki şecere ağacında taze yağlı boyayla yeni boyanmış yeşil, titrek bir yapraktan ibaret kalan ercan ve ercan'la birlikte annesi rus babası italyan olan ve sınıfta ve bahçede paltosunu hiç çıkarmayan ve daima gözlüğü ve paltosuyla ilkokul birinci sınıf çocuklarıyla top oynayan ve gâvur diye ve kambur diye horlanan altan ve altan'la birlikte zeki ve siyah gözleriyle bana hep muhabbetle bakan ve yedi kardeşiyle ve annesiyle ve babasıyla ve teyzesiyle ve dayısıyla evkaf apartmanının en üst katında labirent gibi karışık koridorlardaki yüzlerce odadan sadece birinde oturan ve sınıf birincisi olduğu halde ilkokuldan sonra elektrikçi çıraklığına başlayan osman ve onunla birlikte bütün gülünçlüğüne rağmen aşağılığı sefaletinden ve sefaleti aşağılığından ileri gelen mimar cemil (uluer) turan ve mimar cemil'le birlikte sakat olduğu için hiç yürüyemeyen ve hep altını kirleten ve misafirler görmesin diye ve sosyetik annesi rahatsız olmasın diye yaz kış balkonda tutulan ve hep bağıran ve altına yapan ve güzel yüzüyle ve akıllı sözüyle beni büyüleyen ve balkonda yerde kendini oradan oraya atan zavallı ayhan ve onunla birlikte bodrum katta evdeki yedi ve bahçedeki yirmi yedi kedisiyle yaşayan ve kimseye zararı dokunmayan ve ölmüş kocasını unutmayan rus madam ve madamla birlikte yirmi iki yaşında veremden ölerek bizleri ve ailesini elemlere boğan ve albay sait beyin biricik oğlu ve liseden dört defa kovulmuş olup sanatoryumdan altı kere kaçan ve yağmurlu bir ilkbahar akşamı hastaneden son kaçışında ıslak elbiselerini çıkarmaya fırsat bulamadan kanla boğulan ertan ve onunla birlikte basit bir kamyon şöför muaviniyken lastik karaborsasından zengin olarak genç yaşında kumar denen illete tutulan ve bu uğurda servetini ve dostlarını kaybeden ve karısı ve kızı ve oğlu tarafından terk edilen ve meteliksiz kalan ve bir gün bir kahve köşesinde kendini vuran ve eski ve samimi aile dostumuz orhan ve orhan beyle birlikte, orhan beyle birlikte olmaktan muhakkak gurur duyacak ve elkapısında dünyaya gözlerini açıp ve kaderi ve mesleği hizmetçilik olan ve komşumuz saffetlerin üçüncü hizmetçisi kezban yargıç kürsüsünde bulunacağız..

mahkemede, suçlu sandalyesinde, bilerek ya da işledikleri suçları bilmek zahmetine katlanacak kadar dahi düşünemediklerinden bilmeyerek, eziyet eden, hor gören, aşağılayan, ihmal eden, aldırmayan, unutan, kötüleyen, alay eden, ıstırabı paylaşmayan, insanlar arasına duvarlar çeken, küçümseyen, çaren, değersiz bırakan, yalnız bırakan, terk eden, baskı yapan, istismar eden, ezen, cesaret kıran, iyilik etmeyen, değer vermeyen, kalbi temiz olmayan, doğruyu yanlış gösteren, yanlışı doğru gösteren, samimiyetsiz, insafsız, korkutan, yanına yaklaştırmayan, başkasının yaşam hakkına saygı duymayan ve kendinden memnun olabilmek için her davranışı sayan onlar, yani bizim küçük kalabalığımızı hava sızdırmayan tabakalar halinde üst üste saran, nefes almamızı dahi engelleyen, yani mahallemizin bütün bileği kuvvetli ve içi boş küçük kabadayıları ve onların büyük ortakları, yani esasında sayıca üstün olanlar, yani her zavallıdan daima bir rütbe bir kademe bir sınıf yukarıda olanlar, yani şekilsiz hüviyetleriyle daima vuran ve kaçınabilenler, yani hem ezip hem de ezdiklerini kabul etmeyenler, yani bir mertebe aşağıdayken ezilen ve bir derece terfi edince ezenler, yani çırağını, bir şeyler öğretmesine karşılık her zaman döven ve ona insan muamelesi etmeyen ustalar, muavinin başına vuran şöförler ve onlarla birlikte memurlarına dalkavukluk eden amirler, duygusuz amirlerle birlikte garsonlara parayla orantılı olarak bağıran müşteriler ve kaba müşterilerle birlikte hakkını arayanlara yumruklarını gösteren görevliler ve yetkilerini kötüye kullanan görevlilerle birlikte bilgisizin bilgisizliğini suratına çarpan ve ondan bir kelime fazla bilen bilgiçler, yani öğrenmek isteyen herkese eziyet eden öğreticiler ve onlarla birlikte bilgisizlerin bilgisizliğine gülen ve onlardan daha bilgisizler ve cahillerle birlikte her değişik davranışa saldıran şekilsiz kalabalık ve kalabalıkla birlikte onlara alkış tutanlar ve onlarla birlikte her tartışmada en bayağı usullerle haklıyı haksız çıkaranlar ve onlarla birlikte her savaşta kazananı tutanlar ve onlarla birlikte kimseye zararı olmayan zayıfları ezerek kuvvetli olma duygusunu tatmin edenler ve onlarla birlikte her zaman ve her yerde her sınıftan ve her ideolojiden ve her düşünceden insanlar arasında daima ön safa geçerek aslan payını kendilerine ayıranlar ve ayırır ayırmaz insanlarla aralarına aşılmaz duvarlar örenler ve böylelerine her zaman haklı çıkarıcı bahaneler sebepler yasalar kurallar sınıflamalar bulup çıkaranlar yani her zaman insanları insanlardan ayıranlar ve onları birbirine düşman edenler ve onlara körü körüne uyan kalabalıklar ve gerçeği boğanlar ve onlarla birlikte insanı bu koca dünyada yalnız bırakarak arkadaşlık dostluk sevgiye uzatacakları sıcak bir elleri olmayanlar yani elsiz gözsüz akılsız kalpsiz ve kansız gerçek sakatlar yani onlar onlar onlar onlar onlar onlar... karşımıza oturacaklar."

(oğuz atay, tutunamayanlar)

26 Ekim 2010



the royal genealogical pastime of the sovereigns of england, 1791
"This being a scientific Game, in which the Amusement and Instruction of the parties are equally considered, we hope the young player will not think much of exercising his Memory to acquire a perfect Knowledge of it. Most Games are calculated only to promote little Arts and Cunning; but this while it undoubtedly amuse, will not a little contribute to make the Players acquainted with the Genealogy of their own Kings."

game, instruction, memory, knowledge, games, arts, cunning, players, genealogy, kings...

25 Ekim 2010

.thomas middleton'ın a game of chess'ine bakmak lazım. british library'deki ilk baskılarını görmek yetmez.

.jeremy bentham'ın panopticon eskizlerini görmek, onu satmaya uğraştığı mektupları, şu satırları, kendi el yazısıyla okumak?

"morals refined, health preserved, industry invigorated, instruction diffused....all by a simple idea in architecture."

.william blake'in defteri, ne kadar güzeldin.

.william wordsworth, poem of childhood. bir şeyler çıkar mı?

.coğrafya üzerine git gide daha çok düşünüyorum. tez üzerine düşünmelerim hep haritalarla kesişiyor bir noktada. sömürgeciliğin getirdiği coğrafya algısındaki değişim ve masaüstü oyunlar... british library'de haritaların sergilendiği bölümde, mappo mundi'lerle normal haritalar arasındaki farkı anlatan bir cümle vardı. "sadece mekânı değil, zamanı, tarihi de anlatır mappo mundi'ler." haritaları kullanma biçimleriyle oyunları da böyle sayabilir miyiz? agamben'in oyunun tarihselliği dediği şeye bağlanabilir miyim buradan?

"bir şeyler bırakmışlardır arkalarından. büsbütün erimeye razı olmamıştır kimse."

.evet oğuz atay, oyunları bıraktılar... senin yaptığın gibi.

5 Ekim 2010

kuşlara ve yağmurlara sarılmak

kafamın içinde dönüp dolaşan çeşitli sahneler...


iki sene önceydi. böyle bir havaydı. gecenin bir yarısından sabahın körüne uzanan o pek ölçülemeyen modern öncesi zamanlarda, yabancı bir şehrin sokaklarında yürüyordum. türkiye'den ölüm haberi almıştım. sarıldığımda beni anlayacak, kollarında titreyebileceğim kimse yoktu. telefonuma bir mesaj geldi, kuşlar ve ölüm üzerine. telefonuma ve kuşlara sarıldım.

***

dedem bir hastane yatağında yatıyor. on gün önce onu son kez gördüğüm, son kez öptüğüm, ona son kez sarıldığım yatakta. penceresinin dışında yağmur yağıyor. yattığı pozisyonu değiştirtiyor, yağmuru izleyebilmek için.


***

mümkün olan en ruhsuz ortamda, en saçma görüntüyü yaratmak için, yabancı bir ülkenin evrensel starbucks'ında oturuyorum. internet ve annem, ne güzel. gmail chat'in küçücük penceresi, sağ köşede. "dedem nasıl?" diye soruyorum. "artık iyi" diyor. "üzerinde kiraz yediğimiz mezarda" diyor. ağlıyorum. öylece, kendi kendime. fi tarihinde hakkında yazdığım kız gibi belki ama muhtemelen daha çirkince...

***

bu gece yağmur yağsın ve ona sarılayım istiyorum. ingiltere'deyim, ne kadar zor olabilir ki, değil mi?

iyi uykular dede...