27 Temmuz 2010

çok haksızsın shyamalan ve sana laflar büktüm


bu blog'un okurlarının bazıları biliyor, ama burada hiç bahsetmedim, ben yakın dönemde avatar'a tutuldum. james cameron'ın çektiği hormonlu domatesten bahsetmiyorum elbette, 2005-2008 yılları arasında nickelodeon'da gösterilen anime, the last airbender rumuzlu avatar. iki aydır "but I believe aang will save the world!" diye dolaşıp, sonra "but monks used to say hope is just a distraction" diye kendime ayar veriyordum. bu arada dizinin filminin çekilmekte olduğunu, yönetmenin de shyamalan olduğunu, ama trailer'lardan bayağı kötü bir şeye benzediğini öğrendim. ben m. night shyamalan'ı, hiçbir şey için değilse, sixth sense ve "night" ismi yüzünden severdim. filmin de, tabii ki animenin yanına yaklaşamayacak, ama söylendiği kadar da kötü olamayacak bir şey olacağını tahmin ediyordum. şimdi, bundan sonra okuyacaklarınız, hem beni ilk kez "hateboy" olarak görmenize, hem de avatar: the last airbender hakkında ciddi spoiler yemenize sebep olacak... eğer yazıyı burada okumayı kesiyorsanız, söyleyebileceğim tek şey, avatar: the last airbender'ı anime olarak izleyin, filmini izlemeyin, izletmeyin!!

-SPOILER - SPOILER -

git defol kameranı kafanda parçala shyamalan! nasıl, nasıl bu kadar yanlış anlamış olabilirsin avatar'ı? 20şer dakikadan 20 küsür bölümde anlatılan bir hikâyeyi (ilk film -> ilk sezon) 2 saatlik bir filme sığdırmak zor olabilir, anime estetiğini gerçek film karelerinde yakalamak da öyle, ama bir senaryoyu, bir dünyayı ve içindeki karakterleri nasıl bu kadar anlayamazsın?

aslında asıl mesele maddi hatalar değil ama önce onlardan başlayalım:

1- fire bending'i sadece halihazırda yanan ateşleri yönlendirerek yapabilen firebenderlar ve onlara "yoktan" ateş yaratma yetisini verecek olan sozin's comet! böyle bir şey olabilir mi yahu? firebender dediğin gücünü güneşten alır. sozin's comet onların gücünü artıracağı için o kadar önemli, yoksa firebenderlar zaten "yoktan" ateş yaratabiliyorlar. çok mu saçma buldun bunu shyamalan? kabul etmeseydin o zaman çekmeyi canım kardeşim!

2- yağsız göbeksiz, ortayaşlı esmer, hiçbir komikliği olmayan iroh! salak mısın shyamalan? böyle casting olur mu? bu adam dizinin en derin, en eğlenceli, en şaşırtıcı ve en göbekli karakteri. karşımıza çıkarta çıkarta bu filf pornocuyu mu çıkartıyorsun?

3- pasif, ev hanımı, son ütücü katara! ne alakası var ulan? katara grubun en aktif üyesi, çok konuşuyor, yönlendiriyor, bağırıyor çağırıyor. shyamalan utanmasa katara sırf çorba karıştırırken bending yapacak. sonezogelinbükücü.

4- jön, taş (ben değil de beraber izlediğim kadınlar bun karar verdi), kütük sokka! dünyanın en şapşal, sakar, geveze, kötü esprili, hırslı adamı gitmiş, yerine hiç konuşmayan, sürekli somurtan ve kameraya clark çeken bi herif gelmiş. casting ajansınız batsın e mi?

5-sakalsız, amerikan başkanı gibi ortalıkta dolanan, tüm gizeminden ve karizmasından soyutlanmış, alevler arkasındaki tahtından indirilmiş firelord ozai? bu nasıl bir oksidentalize etmektir yahu?

6-aang'in istediği zaman geçebildiği avatar state! oha, yuh, bu kadar da olmaz yani!

7- "avatars are not meant to hurt others." bu ne lan? yok böyle bir şey! hatta üçüncü sezonun ana gerilimi, avatarların doğasında dünyaya denge getirmek için gerekirse zarar vermek/öldürmek olmasıyla, airbenderların hiçbir şekilde öldürmemek gerektiğini düşünmeleri yatıyordu. ilk sezonun finalinde, okyanusla bir olan aang, ortalığı yerle bir ediyor, bir tane firenation gemisi bırakmıyordu. filmdeyse dalgaları kaldırıp firenation'ı korkutup (!) kaçırıyor, ama hiçbirine zarar vermiyor, "not meant to hurt" kafası. gerzekler.

8- allah aşkına aang erken mi yaşlandı? gelmiş geçmiş belki de en yetenekli airbender neden sürekli duruyor, etrafındaki havayı itmekle yetiniyor? dizideki aang uçan kaçan, bir orada bir burada, havayla bütün olmuş bir velet. filmdeyse bir tekerlekli sandalyesi eksik.

9- "we could be friends" wha? wtf? ne alakası var? böyle spoiler verilir mi? dizide böyle bir şey var mı?


bu liste daha uzar gider de, asıl mesele o değil. shyamalan eğer dizinin herhangi üç bölümünü izlediyse, böyle bir film çekmiş olamaz, olmamalı. aptal bir adam olmadığına göre, para hırsından başka bir açıklama gelmiyor aklıma. avatar'ı güzel yapan hiçbir şeyi yakalamamayı nasıl becermiş shyamalan anlamak mümkün değil. dizi boyunca 3 sahneden birinde çok eğlenceli bir şey olurken, hatta dizinin bu kadar iyi olmasının başlıca sebebi bütün o heyecan, aksiyon ve zaman zaman gerilimin ortasında, kendilerini de diziyi de çok ciddiye almayan karakterlerin yaptıkları /söyledikleriyken, 2 saat boyunca seyirciyi bir kez bile gülümsetmeyi becerememiş shyamalan'ı tebrik ediyorum. "written by" my ass. bana öyle geliyor ki, hiçbir bölümü izlemeden, genel senaryoyu okuyup, kendine göre önemli yerleri alıp, bunlardan berbat bir kolaj yaratmış, kendisine saçma gelen yerleri de daha "mantıklı" şeylerle değiştirmiş shyamalan. kalemi kırılasıca.

ayrıca bending meselesini tamamen bir cephane mantığına dönüştürmüş. filmde "doğanın bütünlüğü", "evrensel denge" falan gibi birkaç laf ediliyor ama bunun yansıması hareketlerde hiçbir şekilde yok. su, hava, toprak ve ateş bükücülerin davranışlarında hiçbir farklılık yok, hepsi eline ne geçerse (neyi bükebilirse) fırlatıyor, kimse bu işin ötesiyle ilgilenmiyor. çatışmalar da estetikten alabildiğine uzak...

m. night shyamalan's "the last airbender", hayatımda izlediğim en kötü film olabilir. yarısında çıkmadıysam, yanımdaki arkadaşlarımla ortak bir karar almak zor geldiğindendir muhtemelen, bir de belki son sahneyi merak etmekten. etmez olaymışım.

bu filmi ed wood çekse, ya da ben bunun yerine bir aydemir akbaş filmi görseydim, çok daha iyi olurdu.

bu konudaki yorumlamam bu kadar.

8 Temmuz 2010

washing the filth away ve yollu olmak.

yolun güzel olduğunu biliriz. yol iyidir, yolculuk hep aradıklarımızdandır. o yüzdendir ki aragorn'un majeste halini değil, yolgezerliğini severiz.

yolculuklar insanı değiştirir. siddharta'dakine benzer olanlar, bambaşka şeyler keşfettirir, ufuk açar, aydınlatır.

yarın bunu yalanlayabilirim ama sanki en güzel yolculuk, insanı temizleyen, arındırandır.

bi de yağmur var ya hani. washed the filth away falan...

garip olan, herhalde, bi de tembel izleyicilerimiz için daha da tercih edilesi muhtemelen, başkalarının yaptığı yolculuklardan etkilenmek, bu sayede temizlendiğini, arındığını falan hissetmek. içe yolculuk olmadığı kesin, dışa yolculuk desen cumhurbaşkanı seyahati gibi geliyor kulağa... ama yani yapacak bir şey yok, başkalarının yolculukları (das triperden van der buyden) da insana böyle garip bir huzur, bir arınma hissi verebiliyor, hele şehirlerden istanbul ve mevsimlerden yağmur olunca...

yani o yüzden, lütfen, bu gece yağmur altında gitmekte olan herkes, teşekkürler ve iyi yolculuklar, gerçekten...