27 Şubat 2009

the beat goes round and round...



bir aya yakın olmuş yazmayalı. bir ayda birçok şey değişiyor, şarkılar değişiyor çünkü, en çok şarkılar değişiyor, şarkılar değiştikçe ruhlar değişiyor ve ruhlar değiştikçe şarkılar. "soul is the prison of the body" demişti ya hani, o da bambaşka bir gerçeklik tespiti olarak duruyor sağda-solda ("önce sağ adımını at" der hep babannem, ufuk uras'a oy verdi ama en son, torun manipülasyonunun olduğu yerde gül biter neticede).  şarkılar değişiyor ama eski şarkılar da hep buralarda aslında, sanki üst üste yığılıyorlar, inşaat molozları, talaşı gibi etrafa saçılıp gözleri, genizleri yakıyorlar. tarih böyle bir şey zaten, akmıyor ama birikiyor. yaşlıların kamburları var ya, işte ondan oluyor. 

hastalıklı biçimde dinliyorum şu sıralar, müziğin sesinden kendi sesimi duyamaz oldum diycem ama benzer cümleleri çok fazla kurduğumu düşünüp kendimi tekrar etmekten korkar oldum, korkumdan müziği duyamıyorum (her türlü numara mevcut bizde).

bir ses çıkarmak, bir şekilde ulaşmak, sesimi bir yerlere duyurmak. bunu yapabilmek için bağıra çağıra şarkı söylemek, jigsaw olmak, uçmak, dokunmak, bulutlara, kuşlara, güneşe değil ama ay'a. hep ay'a. en güzel ay'a. beraber düşmek. en dibe. sonra yeniden çıkmak. düşmek. çıkmak. düşmek. çıkmak. düşünde bir ay'la çıktığını ve düştüğünü görmek. 

gökkuşağında bu düşüşün ve çıkışın müziğini yapan bir garip radyokafa var.
bir garip radyokafa olmasaydı oturur müzik yapmayı deneyebilirdim, şimdi bağırıp çağırmakla yetiniyorum, bir de loop'a almakla. üstüme yok, lastfm'deki kalpli pijamalarımdan ve bakırköy raporu görünümlü listemden anlayabilmek bedava. ama ayda 2.99 dolar verirseniz hanginizin profilinize baktığımı da özel mesajla söyleyebilirim.

günün sorusu şu:
ay'da bir evim olsaydı, ay'la evlenmiş olur muydum? 

bir aydır yazmıyorum.
bir ay'dır,
o.

-ah, radyokafa, ne güzel buralar. 
dedi.

-ay'dır o, ay'dır. 

kork. sev. seviş.  

come on and let it out, sonra da... 
önce de olabilir. 

(ve ayşeler de yiyebilir. )


(nicoletta ceccoli)