2009 yazında, hrant dink muhalefetinin dönüştüğü şeye ilişkin, aşağıdaki satırları yazmıştım. fuat keyman'ın türkan saylan ve hrant dink'i, 'erdemli vatandaş' ortak paydasında toplayan yazısına bir cevap niteliğinde, daha uzun bir yazıydı aslında. ama bugün için, şu kadarı yeterli... (bir de not. bu yazıdan bir süre sonra, limanda toplanan kalabalık mahkemeye yürümeye başladı, biraz daha dahil oldu mahkemeye)
***
('hepimiz erdemli vatandaşlar mıyız?', 13 haziran 2009, taraf/hertaraf)
Hrant Dink cinayeti davasının görüşüldüğü günlerde “Hrant'ın Arkadaşları”, Beşiktaş Vapur İskelesi'nin önündeki açıklıkta bir araya geliyor ve davanın sahibi, tanığı ve takipçisi olduklarını duyuruyorlar. Davanın görüldüğü Beşiktaş 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ni asla görme ya da oradakilere sesini ulaştırma ihtimali olmayan, mahkemedekilerin ya da mahkeme salonu önünde bekleyen polislerin de asla göremeyeceği ya duyamayacağı bu birkaç yüz insan, bir-iki saat orada durduktan sonra dağılıyorlar. Bırakın mahkemeyi, gündelik hayatlarına devam eden insanların bile o izole kalabalıkla karşılaşmaları imkansıza yakın. Bunun için özellikle oraya giden insanlar dışında, kimsenin hayatına dokunmayan bir eylem yeri ve biçimi. Gündem o sıra pek yoğun değilse haberlerde birkaç saniye için onlardan bahsediliyor ve bir sonraki duruşmaya kadar gündemden çıkıyorlar. Bu muhalefet biçiminin ne ifade ettiğinin, ne işe yaradığının sorgulanması gerekiyor. Orada bulunduğum seferlerde gördüğüm şey, mahkemenin fiziksel varlığıyla ilişkisi kesilen, mücadele etmekle olan bağlarını koparmış ve kazanılan alanı (Beşiktaş iskelesi önü) korumak birincil amaçlardan birine dönüşmüş bir hareket(sizlik)ti.
Kazanılan alan, sadece Beşiktaş İskelesi önüyle sınırlı değil aslında. Hrant Dink öldürüldükten sonra ortaya muhalif bir iktidar alanı çıktı, muhalefetin nasıl örgütleneceği, söylemin nasıl oluşturulacağı, yasa ve düzenle nereye kadar uyuşulacağı, nereye kadar bunlara zıt gidileceği soruları üzerinde bir iktidar mücadelesi yaşandı, hâlâ da bir ölçüde yaşandığını varsayabiliriz ama bu mücadelenin geçen zaman içinde belli kazananları oldu. Kişiler ve kurumlar üzerinden dedikodu merkezli tartışmalar yürütme amacında değilim, bence elimizdeki sonuca bakmamız yeterli: İnsan hayatını kesmeyen, sokağın gerçekliğini reddeden, yargının ve polisin gözetiminde ama görünürlüğünde olmayan bir eylem biçimi ve söylemsel gücünü, radikalliğini kaybetmiş, cenazede toplanan kitlelerin yüzde birini toplamaktan aciz, belki de Keyman'ın çok doğru biçimde ortaya koyduğu “erdemli insan Hrant”ın, “Hrant arkadaşı” olmanın ötesinde bir şeyler söyleme yetisini cenazede bırakmış bir muhalefet. Bu muhalefet özgün ve bir şeyler değiştirme potansiyeli olan söylemsel alanını kuramadığı için, boş-gösteren bazı kavramlar bile, bu muhalefetin elindeki sloganlarla yer değiştirebilir hale geldi. (Burada bir not düşmeliyim: Hrant Dink için yapılan eylemlere katılan insanların heterojen yapısını ve hayatlarının başka alanlarında girdikleri türlü mücadeleleri görmezden geliyor değilim. Sorunum, Hrant Dink sonrası oluşmuş olan –egemen- muhalif dil ve onun yapma biçimleriyle.)
SONUÇ YERİNE: “HEPİMİZ ERMENİ'YİZ”DEN “HEPİMİZ ERDEMLİYİZ”E
Türkan Saylan'ın son yılları çeşitli politik mücadeleler ve haksızlıklar içinde geçmiş olabilir. Tüm Türkiye vatandaşları için “var” kabul edilmesi gereken hukuki adaletsizlikler ona da rastlamış, dahası bu rastlaşmalar AKP hükümetinin çeşitli amaçlarıyla bilinçli biçimde kesişmiş olabilir. Bunlara karşı sadece Türkan Saylan'ın ideolojik saiklerini savunan insanların değil, Türkiye'de hukuk ve demokrasi mücadelesi veren herkesin itirazı olması da gayet meşrudur. Ancak bunu yaparken, bambaşka bir tarihi, bambaşka ilişkisellikleri, bambaşka acıları ve kimlikleri temsil eden sloganların içinin boşaltılarak kullanılması, farklı tarihlerin birbiriyle eşlenmesi, çeşitli boş-gösterenlerle tanımlanır hale gelinmesi, bence kabul edilemez. Türkan Saylan'ın cenazesinde oluşan havadan ve Türkan Saylan'ın Hrant Dink'le politik olarak denk kabul edilmesinden muhtemelen rahatsız olan “Hrant'ın Arkadaşları”, “Hepimiz Hrant'iz, Hepimiz Ermeni'yiz” sloganının içinin bu denli boşaltılabiliyor olmasında kendi paylarını da sorgulamalılar. Yoksa, tıpkı “Dünya Türk olacak, yurtta barış Dünya'da barış olacak” diyen ultra-milliyetçi sloganın umduğu gibi, bir gün “hepimiz erdemli vatandaşlar” olacağız ve hiçbir derdimiz kalmayacak.
8 yorum:
hrant dink'i tanimiyorudm ölene kadar.ogün samastıda.ermeni bi grupla 3 yildir hali saha macı yaparim iyi cocuklar hepsi.muabbeti falan iyi idi.ülkücülerdne tiksinirim ani zmanda.öldürüldügünde tanıdıgm hrant dink actım baktım kimmiş şöle bi yazıya rastladim ''allah'ınızı severseniz, bu mu bütünleştirici ulusal marş? herkes kendi ırkına gönderme yapıyor. bölücülük bu...''.bunu yazan bi adam adalet alsa nolur almasa nolur.ölmesine sevinmesemde bu ülke biraz zayifladiginda kariştiginda kanser gibi ortaya cıkan türlerdne birtanesi.gözünüzü seveyim siktirip gidin bu ülkeden rahat birakin bizi bokunuzu yiyim ya.
Adsız - dışlanmış unsurların bunu açık açık söylemesi, onların bölücülük yaptığını göstermez. Bölücülüğün kendisi unsurların dışlanmasına göz yummaktır.
Ayrıca bu "Benim de Ermeni tanıdıklarım var" o kadar klişe bir ırkçılık-savar sanılan bi bahanedir ki, kimse yemez. Gerçekten de Ermeni arkadaşların olabilir, hatta onların iyi çocuklar olduğunu da düşünebilirsin. Ama tanıdığın bir kaç Ermeni'nin "iyi çocuk" olduğunu düşünmen, senin ayrımcılık yapmadığını göstermez.
ayrımcılık falan yapmiyorum sürekli kanser gibi ne zaman firsat bulsa aglayan.aglamaktan baska bişi yapmayan sürekli bok atan sizin gibi kanser hücresi benzeri insanlardan biktim artik.
kimse kimseyi dişlamiyor ayrica bu ülkede istikrar hiç bir zman olamadigi için bazilari yüzünden bazi olaylar oldu bu ülkede bu ülkeden önce.sürekli bunlari isitip isitp ortaya getirip sürekli aglamanin anlami yok oldu bitti gitti.yapcak bişi yok ne olmussa.sanki türkiyede tek adaletsizlik buda amk.bi siktirin gidin huzur verin ya.
yobaz dinciler,cemaatciler,ülkücüler,her türlü pisligi provakasyonu yapip sürekli aglayan ermeniler ve kürtler anasini siktiniz bu ülkenin ya.yaşanmaz hale getirdinz
adsız-
aslında tamda sendeki bu tip düşünce yapısı yüzünden bu ülke yaşanmaz hale geldi. hatta bütün bu duyduğun ve belli ki anlam veremediğin gürültünün sebebi bu. açıkçası ben de hrant'ı tanımıyordum öldüğü güne kadar. o gün 18 yaşımdaydım ve olup bitenden habersiz şekilde, devlet okulunda pişmiş ondan sonra daha beter bir özel okuldan mezun olmuş bir birey olarak bu anlam veremediğim cinayeti ardından protestoları izliyordum. ama katilin polisle birlikte türk bayrağı önünde çektirdiği o fotoğraftan sonra sanırım ipler koptu bende, tam olarak nasıl oldu hatırlamıyorum ama ben bu acı olaydan sonra ne kadar çok bilmediğim şey olduğu görüp, sürekli geçmişe dönüp bu ülkede neler olmuş ve neler oluyor diye bakarken sende tam tersi etki yapmış anladığım kadarıyla: "sürekli bunlari isitip isitp ortaya getirip sürekli aglamanin anlami yok oldu bitti gitti."
umarım senin "uyanışın" da birinin ölümüyle olmaz. erkenden uyanırsın ve belki bir hayat daha kurtulur.
Vallaha boşuna emek harcıyorum muhtemelen ama... Birinci Adsız, buyur:
1. Ayrımcılık yapılıp yapılmadığı, birinin dışlanıp dışlanmadığı, senin tecrübelerin üstünden değil, ayrımcılık yapıldığı iddia edilen grubun tecrübeleri üstünden anlaşılır. Çoğunluk üyesi olarak eldeki objektif verilere bakmadan"ayrımcılık yok" demek kolaydır, ama hatalıdır. Azınlık grubun yaşanmışlıklarıdır ayrımcılığın kıstası, ve bu ülkede objektif olarak baktığımızda bol bol ayrımcılık olduğunu görebiliriz.
2. Senin yapıp yapmadığın konusuna gelirsek: "her türlü pisligi provakasyonu yapip sürekli aglayan ermeniler ve kürtler" lafın gösteriyor ki yapıyorsun. İnsanları birek olarak değerlendireceğine, etnik kökenlerine göre değerlendirip, hatta bununla kalmayıp o bireylerin yaptıklarını bütün etnik grubuna mal ediyorsun. Bu ayrımcılıktır.
3. "sürekli bunlari isitip isitp ortaya getirip sürekli aglamanin anlami yok oldu bitti gitti." Hayır,olup bitip gitmedi. Daha evvel yaşanmış adaletsizlikler, adaletsiz olarak kaldıkları için bugün de birer yara olarak devam ediyor. Bu yaraların kapanmasını istiyoruz biz, enfekte olmasın istiyoruz. Yapacak bir şey var: adalet istemek. Bizim yaptığımız da bu.
4. Herkesin ırkına gönderme yapmak, herkesi ırkına göre değerlendirmektir. Dolayısıyla da ayrımcılık, yapmaktır. Herkesi birleştirmek yerine, herkesi ayırmaktadır. İstiklal Marşı sorgulanamaz bir değer değildir, zira hiç bir şey sorgulanamaz bir değer olmamalıdır, özellikle de bu ülkenin şekillenmesinde rol oynamış yapı taşları, zira bu yapı taşlarında hatalar varsa bunlar düzeltilmelidir. Sana göre hata olmayabilir, ona göre olabilir, ama bu sorgulanmaması gerektiği anlamına gelmez.
5. "bunu yazan bi adam adalet alsa nolur almasa nolur." Hayır. Bu ülkenin güzel, adil bir ülke olması için, her hecesine kafa sallayacak kadar aynı fikirde olsam da, düşüncelerine hiç katılmasam da herkesin adaletinin peşine düşerim. Herkes de düşmeli.
Yorum Gönder